16 Mart 2013 Cumartesi

YAŞAMA AŞIK OLMAK



Yaşamak… Sorulmadan içine dahil edildiğimiz ve oynadığımız en büyük oyunumuz. Bazen bize biçilen bazen seçtiğimiz rollerle ama illa ki sahne üzerinde herkes kendi hikayesinin başrolünde olduğu bir büyük sahne. Biz elimizde boyalarımız durmadan boyuyoruz renkler, sesler, tatlar katıyoruz bu oyuna ve kattığımız her şey bağlar oluşturuyor bu oyunla aramızda. Kimi zaman unutuyoruz bunun bir oyun olduğunu ve işkenceye dönüştürmeye başlıyoruz bir anda tüm renkler siyah, tüm tatlar acı oluveriyor sonuçta da büyük bir nefret duyuyoruz yaşama.  Sonlansın dediğimiz bile olabiliyor ama sonra bir şey oluyor bazen büyük bazen küçük bir şey. Bir çiçeğin bahar da ilk çiçeğinin açışını görmek kadar basit, bir bebeğin dünyaya gelişine şahit olmak kadar mucizevi olabiliyor ve o nefret ettiğimiz hayata bir anda büyük bir heyecan ve sevgi duymaya başlıyoruz.


İşte bu nefret- sevgi arasındaki med  cezir durumu aşktır. Bütün insanlar yaşama aşıktır aslında. Aşk da bu değil midir ki zaten? Bazen sevmek bazen nefret etmek ama ne olursa olsun onunla olmaktan onun varlığından vazgeçememek. Artı ve eksilerini nötrleyip kabul etmek, delirttiği nokta da o kabul edişi unutup küfretmek ve sonra tekrar barışmak.


Yaşama aşık olmak budur işte, siyahla beyazdan gri oluşturup onu bazen pembe bazen de lacivert görmek. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.